İSLAM ŞEHRİNİN DOĞUŞU

Balıkesir Üniversitesi

Sosyal Bilimler DergisiAralık  2001

Sayı: 6



İSLAM  ŞEHRİNİN DOĞUŞU

 


 

ÖZET


Yard. Doç. Dr. Muammer GÜL*

 

Kuzey   Arabistan'da   şehir    medeniyeti   ile   tanışan   Arablar   Mekke   ve


Medine'de önemli bir şehir medeniyeti geliştirdiler. Bu şehirleşmenin başlangıcı için Arabların  arka  planına gitmeliyiz.

Şehirleşme süreci İslami genişlemenin ilk yüzyıllarında sadece askeri ya da politik duruma bağlı değil,  fakat  aynı  zamanda  yeni  islam  dinine  de  bağlıydı.  İslam kökende ve  esasta  Yahudilik  gibi  bir  şehir  dinindir.  Kur'an'm ruhu  temel olarak şehirli, anti-kabilevidir. Ayrıca İslamın beş şartının düzenli bir şekilde yerine getirilmesi göçebe değil, yerleşik bir hayatı gerektirir. Kısaca şehir  inancın kalesi oldu.


Anahtar Kelimeler:  Şehir, Kur'an, Araplar, Medeniyet, Mekke.



THE ARISE OF THE ISLAMIC CITY

 

ABSTRACT

The Arabs in Nort Arabia were well acquainted with urban life  and  had developed   in Mecca and  Medina a considerable  urban  civilazition.  For the begining  of  this  urbanization we  must  go back to  Arabia  proper.

That the process of urbanization assumed such proportions in the early centuries of Islamic expansion was due not to military or political considerations alone, but also to the new religion of Islam. In origin and substance Islam, like Judaism, is an urban religion. The spirit  of the  Koran  is  basically  urban,  anti- nomadik.  Besides, the  five  pillars  of Islam  could be regularized effectively   only  in a stable settlement and not in a tentdwelling society.

Shortly  the city became the citadel of faith.


Key Words: City, Koran, Arabs, Civilazition, Mekke.





* Harran Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih  Bölümü.


78


M.GÜL/İSLAM  ŞEHRİNİN  DOĞUŞU

 

 

İnsanoğlu,   tarihi   süreç  içerisinde    sosyal,   ekonomik,    askerî    vb. birtakım  faktörlerin saikiyle   yerleşik   hayata   geçmiş   ve   bu   yerleşim merkezlerinin   gelişmesiyle   de   şehirler   doğmuştur.   Tarihte    bilinen    ilk yerleşim  alanları  Suriye,   Filistin,   Mısır  ve  Mezopotamya'da  MÖ:5000-4700 yılları   arasında   gerçekleşmiştir.   Şehirleşme   ise   MÖ:    4400    yıllarından itibaren  başlamıştır.  Ancak   ilk   yerleşimlerin   tarihi   MÖ:7000   yıllarına   kadar da  çıkarılmaktadır1.

islâmiyet,   kısa   bir   süre   içerisinde   Arap    Yarımadası'ndan    çıkarak Suriye,  Filistin,   Mısır   ve   Mezopotamya'ya   hakim   olmuştur.   Islâmiyetin   bu geniş   coğrafyalardaki    süratli    yayılmasının    tamamlanmasının    hemen arkasından, hızlı bir şekilde yerleşik hayata intibak ve gelişen bir şehirleşme  hadisesine   şahit   oluyoruz.2      Bu   büyük   şehirleşme   hadisesinin   temelinde   her ne kadar islâm dinî ve o dönemdeki  askerî, sosyal ve ekonomik  şartlar  rol oynamışsa  da, islâmiyet  öncesi  antik Yunan, Roma,  Bizans  ve Sasani şehirciliğinin mirasını ve etkisini gözardı etmemek lazımdır. Bunu özellikle Müslümanların   yeni   kurdukları   şehirlerin   hemen    yanında    fethedilen şehirlerde görmek daha kolaydır. Çünkü müslümanların  fetih anlayışı  tarihi şehirlerin  yapısını  hiçbir   zaman   bozmamıştır.3    Yine   de   ister   fetihle   alınmış antik  şehirler  olsun,   isterse   müslümanların   yeni   kurduğu   şehirler   olsun Islâmiyetin   getirdiği   anlayış   ve   biçim   bir   islâm   Şehri   fikrinin   ortaya çıkmasına  sebep olmuştur.

İslam şehri üzerindeki tartışmalar, Max Weber'in  Avrupa'da  ticareti,  kale ve surları,  pazarı,  belirli  bir  özerkliğe  sahip  olan  mahkemesi  ve  kısmi  bir özerklikle sınırlanan siyasal yapısı ile  temelde politik ve  ekonomik unsurların    ortaya    çıkardığı    "Batı     kenti"     tanımlaması    ile   başlamıştır



1 İ.  H.  Bayhan,   (1969)  ,  Şehir  Planlaması.   İstanbul  ,  s.  22.  ;  Kürşat  Demirci, (1995), "Antik Şehircilikte Dini Sembolizm",  İzlenim,   S.  22, İstanbul,  s. 53-54.

2 Abdulaziz  Duri, (1991),  İslam  İktisat  Tarihine   Giriş,  Çeviren:  Sabri   Orman.   İstanbul: Endülüs Yayınları,  s.  .94 vd.

Jean-Louis Michon, (1992), "Dini Kuramlar", İslam Şehri. Çev: Elif Topçugil. İstanbul:Ağaç  Yayıncılık,  s. 16.

79


BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ  SOSYAL  BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

 

 

denebilir.4 Her ne kadar  Weber,  Şarkta  kendi  içinde  bir  bütün  olarak  şehrin  tam anlamı ile oluşmadığını söylerse  de,5  bugüne  kadar gelen tartışmalar bir  İslam Şehri gerçeğinin, antik çağlardan kalan bir miras ile İslam  medeniyeti içerisinde  oluştuğunu  ortaya koymaktadır.6

Birçok islâm tarihçisi ve gözlemcisi Islâmi mesaj ile onun ilk olarak yayıldığı yerin coğrafi  özellikleri arasındaki şaşırtıcı zıtlığa dikkat çekmişlerdir7. Esasta göçebe ya da yarı göçebelerin  yaşadığı  Arabistan'da İslâmiyet ile  birlikte hızla  gelişen  bir  şehirleşme  hadisesi  oldukça  dikkat çekicidir. Peki bu antik şehirlerin bulunduğu coğrafya  üzerinde  adeta  onları gölgede bırakacak bu baş döndürücü şehirleşmenin temelinde hangi sebepler yatmaktadır? Bu sorunun cevapları aynı zamanda İslâm şehrinin de tanımını oluşturacaktır. Bu şehirleşmenin başlangıcı için Arapların  arka  planına  da  bakmak   lazımdır.   Araplar,   Kuzey  Arabistan'da  yerleşik  hayat   (şehir  hayatı) ile  tanıştılar. Hz.  Muhammed'in  (SAV)  doğduğu  ve   peygamberliğini   ilan ettiği Mekke şehri, Arap Yarımadası'nda  kervan  ticaretinin kesişme noktasındaydı. Burada bulunan  Kabe  aynı  zamanda   ticaret   hacmini canlandıran dinî bir merkez  özelliğine  sahipti.  Hz.  Muhammed'den  önce  de Mekke ortaçağ şehirlerinin  birçok  özelliğine  sahipti.  O,  halkı  gerçek  bir  tüccar  olan  bir  ticaret  merkeziydi.  Ancak  bu  büyük  hadisenin  izahını  sadece bu bağlantı ile izah etmek mümkün  değildir.

Islâm şehrinin oluşumu için eğer bir başlangıç  yapılacaksa,  ya  da  bir model  aranacaksa,  bunu  Hz.  Muhammed'in 622'de   Mekke'den   Medine'ye göçü ile başlayan ve on  yıllık  bir  süre  içerisinde  Medine  Şehri'nin  aldığı hüviyet     ile     başlatmak     mümkün     görülebilir.     Böylece     ilk     müslüman


4  Max Weber, (2000), Şehir. Çeviren: Musa Ceylan. İstanbul: Bakış Yayınları, s. 73-91.

5     Weber, (2000), s. 114-116.

6 Janet Ebu-Lughod, (1978), "The Islamic City-Historic Myth, Islamic Essence, and Contemporary Relevance", International Journal of Middle East Studies. 19, s. 155-159; A. Hourani, (1981), "The Islamic City", The Emergence of the Modern Middle East. s. 19-35.; Andree Raymond, (1994), "Islamic City, Arab City:  Orientalist Myths and Recent Views", British Journal of Middle East Studies. 21, s. 3-16.; Duri, (1991), s. 94-116.

7 Walter J.  Fischet,  (1956),  "The  City  in  İslam",  Middle  Eastern  Affairs,  Vol.VII, No: 6-7, June-Jully, s. 227; Jean L. Michon, (1992),  s.  14.


80


M.GUL/ISLAM   ŞEHRİNİN DOĞUŞU

 

 

şehirlerinin kurucularına ilham veren ve yüzyıllar boyunca müslüman kanun adamlarına  ve idarecilerine  örnek olan   Medine,   İslâm   şehirciliği   için   bir model teşkil edebilir8. Müslümanların  Arap  Yarımadası'nm hemen dışında fethettikleri  ya da   yeni   kurdukları   şehirler  hangi   şartlarda  ve   hangi   kültüre ait olursa olsun zamanla kendiliğinden Medine şehir modeline  benzemiştir.  Bu mealde  kurulan  ilk   şehirler,   çölün  kenarında,    Basra'dan  bir  yay   şeklinde Mısır'a kadar uzanan çizgi üzerinde  öncelikli  olarak  askerî bir  üs olarak kuruldular9.  Bu askerî  kamplar  hızlı  bir  harekete  karşı  her an  hazır   olabilmek için fetheden insanların kabile  kuvvetleri  ile iskân  edildi10 . Böylece  Arap toplumunun   kabile   asabiyeti    şehirdeki    yerini    alıyor   ve   zamanla şehirleşmenin  bir göstergesi  olan   ekonomik   ve   kültürel   faaliyetler   dinîn getirdiği  vahdaniyet  şemsiyesi  altında  serpilerek gelişiyordu.

Şehirleşme   süreci,    Islâmi    genişlemenin   ilk   yüzyılında,    sadece   askerî ve siyasî konuma bağlı değil, fakat aynı zamanda İslâm  inancına  da  bağlıydı, islâmiyet  esas yapısı  itibariyle  Musevilik   gibi   bir   şehir   dinîdir.   Kur'an'ın umumi bakışı  anti-kabilevidir  ve şehirleşme  yönündedir.   Onun   terminolojisi açıkça şehir hayatını ve İslâm'ın yayıldığı ticari ortamı yansıtıyor11. Zira Hz. Muhammed  de  Mekkeliler  gibi ticarette  tanınmış  bir  kimseydi.  Dolayısıyla Kur'an genel  olarak  göçebeliği  değil12,  vahdaniyet  anlayışı  içerisinde  bir müslüman   cemaat   organizasyonuna   dayanan   bir   şehir    dinîni    temsil etmektedir.   Herhalde   Max   Weber'in   Avrupa'da   ortaçağ   şehirlerinin kuruluşunda   temel   bir   rol   yüklediği   kilise   ve   Hıristiyanlık   karşısında13    bir şehir  dini   olan   İslamiyetin  de  belirli  bir  rol  oynamasını  beklemek  çok   tabii



8   Jean-Louis Michon,   (1992),  s. 16.

9    Robert Mantran,  (1981),  İslamın  Yayılış  Tarihi.  Çeviren:  İ.  Kayaoğlu.  Ankara: s.

.93-94; Fischel, (1956), s. 227; W. Barthold,  (1963),  İslam  Medeniyeti  Tarihi. Çeviren:  M.  Fuat Köprülü.  Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları,   Ankara,   s. 108.

10 Fischel, (1956), s. 227; Georges Marçais, (1988), "Ribât", İslam Ansiklopedisi. İstanbul: MEB C. IX, s.735-736.

11   Fischel,  (1956),   s.  228;  Mustafa  Özel,  (1995),  "Cami,  Çarşı  ve Hamam",  İzlenim. 22,   s. 51.

12   Kur'an.  Tevbe:  90,97,99, 101, 120.

13     Weber, ((2000),  s. 115.


81


BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

 

 

olmalıdır. Aşağıda ele alacağımız Islâmiyetin temel kaideleri de bu açıdan şehirleşmeyi  öngörmektedir.

Bunlardan  birincisi  namazdır,  islâm  şehir  hayatının  en  önemli  prensibi olan  namaz,  cami veya mescitte  yapılan  bir ibadettir;  toplu   olarak   kılınması teşvik edilmiştir. Namazın kılınabilmesi  için gerekli  olan bazı  şartlar  İslâm şehirlerinin  yapısını  büyük ölçüde  etkilemiştir.  Bunlar:   a)   Abdestin   ya   da guslün alınmasıyla temizliğin sağlanması, b) Namazın kılındığı vakite  dikkat edilmesi,  c) Yüzün   Mekke'ye   çevrilmesi,   d)   Cuma   namazında   bütün inananları   alabilecek   genişlikte   bir   yerin   bulunması   ve   namazın   bir yerleşim  merkezinde  ya da bu  hükümdeki  bir  yerde   kılınma zorunluluğudur14.   Ayrıca   bayram   namazlarının    da    cemaatle    kılınması zaruridir.  Görülüyor  ki, namaz bir bütün olarak  yerleşik  hayat tarzını gerektiren ve insanı ona bağımlı hale getirmekle  kalmayıp  onu oluşturan cemaat için bir mekân   ve   bu   mekânın   çevre   unsurlarını   da   (Hamam, çeşme, çarşı vb.) şekillendirmektedir.  Ayrıca Cami,   sadece   bir   ibadet   yeri değil,    aynı    zamanda   müslümanların    güncel   meselelerinin   konuşulduğu   bir yer,  adeta  bir  meclis  niteliği  de taşıyordu.

İkincisi Hac farizasıdır. Müslüman cemaatinin en büyük halkası olarak tezahür eder ve herkesi Mekke ve Medine'yi ziyarete yönlendirir. Üçüncüsü Oruçtur, İslâm şehirlerinin belki de kendilerini en fazla birlik ruhu içinde hissetikleri aydır. Geceleri toplu kılınan teravih namazları, Kadir Gecesi'nin kutlanması ve fakirlere durumu müsait olanların sadaka  vermesi  şehir atmosferinin en yoğun olduğu hadiseyi göstermektedir15.

Dördüncü   olarak   zekat,     cemaat   hayatının   temel   direklerinden   biridir ve insanları yerleşik  hayat içerisinde   cemaat  ruhu   ile   biribirine  bağlayan  en önemli unsurdur.  Ayrıca bu inanç üzerine  bina  olan   vakıf   sistemi   ve kurumlaşması    islâm    şehirlerinin    en     önemli    hususiyetini    teşkil   etmektedir.


14    Yılmaz  Can,  (1995),  İslam  Şehirlerinin  Fizikî  Yapısı.  Ankara.  Türkiye  Diyanet Vakfı  Yayınları,  s.  26;  Ömer  Nasuhi  Bilmen,  (1975),   Büyük   İslam   İlmihali. İstanbul: Bilmen Basım ve Yayınevi,  s.  161-164; Fischel, (1956),  s.  228.

15     J.   L.   Miehon,  (1992),    s.   30;  Fischel,  (1956), s.   228.  M.   Hamidullah,  (1981),

İslam  Müesseselerine  Giriş.  Çeviren:   İ.  Süreyya  Sırma.  İstanbul, s.56.

82


M.GÜL/İSLAM   ŞEHRİNİN DOĞUŞU

 

 

Şehre asıl fiziki-topografik özelliklerini veren vakıf-imaret sistemi, esasen dini bir  faaliyeti ve şehri, kişinin tam bir islami hayat sürebilmesini mümkün kılacak şekilde düzenlemeyi amaçlıyordu.16  Bu  temel  esaslar  göstermektedir  ki,  islâmiyet  bir şehir  dinîdir,  göçebeliği ve  kabileciliği reddetmektedir. Kur'an'da   da bedevilik,  olumsuzluğu   ifade   etmektedir.   Hz.   Muhammed,   Hendek savaşından beri bedevileri kapsamaya ve onları topluma kazandırmaya çalışıyordu. Ancak istenilen başarı bedevilerin direnişlerinden dolayı sağlanamamış  ve  bundan  dolayı  onlarla  olan  bütün  bağ  koparılmıştır.17   İslam Hz.  Muhammed'den  sonra  da  sahraya  karşı  şehiri  korumuştur.  Hz.  Ömer,  yedi  bölgeyi  şehir  haline getirdikten sonra,  fukahanın  sahranın   aleyhine olmak  üzere şehir  ve  yerleşim bölgelerinin   büyütülmesi   planlarını destekleyen cemaat ve Cuma namazlarının anlamı konusundaki tetkikleri1 8 İslamiyetin bakış açısını  göstermesi  bakımından  önemlidir. Zaten islâm tarihinde görülen Haricilik, Şiilik, Vahabilik ve hatta Türk tarihinde Büyük Selçuklular devrindeki Oğuz isyanı  ile  daha  sonra  oluşan  ve  göçebe  karekteri hiçbir zaman göz ardı edilemeyecek olan Alevi-Bektaşi kültürü, göçebeliğin şehirleşmeye,  medenileşmeye  bir  tepkisi olarak   ortaya   çıkmamış   mıydı? Göçebe ruhu İslamiyetin getirdiği şehirleşme-medenileşme anlayışını kaldıramadığı zaman her yerde kendisini ifade  edecek  bir  kimlik  de bulabilmiştir.

Şehirleşmeye   doğru   eğilimleri   hızlandıran   faktörler   IX.   ve    X. yüzyıllarda   yoğunlaşmıştır.   Bunda   Abbasiler   devrinde   fetihlerin    durması, nüfus artışı ve Arapların  yerli  nüfus ile kaynaşmasından  ortaya  çıkan  yeni zümreler   etkili   oldu.1 9  Bu  gelişme  evresi   içerisinde    islâm    şehrini şekillendiren unsurlardan biri de islâmiyet öncesi Arap toplumunun kabile organizasyonudur  20 .   Fethedilen  yerlere  yerleşen   ilk   kabileler  daha  sonraki


16  Halil İnalcık,  (1995), "Osmanlı Şehri Şeriat İdealine Dayanır", İzlenim.22,  s. 21.

17  Rıdvan  Seyyid,   (1991),  İslamda  Cemaatler  Kavramı.   Çeviren:  Mehmet  Can.  İstanbul: Endülüs  Yayınları,   s.  40.

18     Rıdvan Seyyid, (1991),  s. 40-41.

19      Duri, (1991), s. 94-100.

20Fischel,  (1992),   s. 229-230.

83


BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ  SOSYAL  BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

 

 

Arap göçlerinde  mensup  oldukları  kabileler  için bir çekim   merkezi oluşturmuşlardır.   Orada  kabileler  düzenli  ve   sağlam  bağlarla  biribirine  bağlı ayrı   mahalleler   oluşturdular.   Her   mahalle,   kendi   binaları,    bahçe   kapıları, gece bekçisi,  su kaynakları  ve çarşısı  ile idâri   ünitenin   bir   çeşidinî oluşturuyordu.  Hara  adı verilen  bu  mahalleler  her biri  birer   şehir   yapısında olup, islâm şehirciliğinde alt kültür unsurlarının (dinî, etnik, kabile vb. ) bir dayanışmasının   yansıması   olarak   görülmektedir21.   Bu,   Bağdat    gibi    büyük islâm  şehirlerinde  Medain  olarak  adlandırılan  bir şehirler  grubu şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Mahalle cemaatı arasında  seçilen imam, şeyh veya kethüdanın idaresinde  özerk  bir ünite  olarak  karşımıza  çıkmaktadır.  22 Bütün kabilevî   ve   etnik   farklılıklara   rağmen,    şehrin   bütün   mahallelerini   birleştiren bir unsur olarak, Cuma namazı için büyük bir  cami vardır.  Her  mahalle  kendi camisine sahip   olmasına   rağmen   bunlar   büyük   caminin   yerini   tutmuyordu. Cuma camii,  sadece  ibadet   için   değil   toplumsal   faaliyetler   için   de   şehrin bütün sakinlerinin toplanma yeridir. Böylece o şehrin tamamını daha yüksek bir    ünitede    birleştiriyordu.    Caminin    maddi,    manevi,    idari,    sosyal    vb. yönleriyle kentsel ağırlıklı bir niteliğe sahip olduğu artık genel kabul olarak ortadadır.23

islâm şehirlerinin belki de en  önemli  karakteristiğini,  Cuma  camiinin yanında   tüccar   ve   zanaatkarların   dükkanlarının   yer   aldığı,   Suk  ya   da   Bazar 'in bulunması teşkil ediyordu24, islâm coğrafyacısı Yakut da, bir  şehir  için vazgeçilmez  iki   unsurun   merkezdeki   cami   ve   onun   yanındaki  pazar  yerinin (Suk) olduğunu  söyler25.  Ancak islâm  şehirlerinin  temel kurumlarının  önemli üçüncü   ayağını   bu   iki   kurumun   hemen   yanıbaşında   onu   tamamlayan Hamam



21 Abdülaziz Duri, (1992), "Hükümet Kurumları ", İslam  Şehri.  s.  70  ;  Fischel, (1956), s. 229.

22   Halil  İnalcık, (1995), s. 21.

23     Oleg  Grabar,  (1988),  İslam  Sanatını  Oluşumu,  Çeviren:  Nuran  Yavuz.  İstanbul.   Hürriyet Vakfı   Yayınları,  s. 138.

24   Yılmaz Can,   (1996),  s.  30 ; Fischel,  (1956), s. 230; M. Özel,  (1995), s.51.

25 Yakut  el-Hamavi,  (1410/1990),   Mucemu'l  Buldan,   C.  I,  Beyrut,   s.  571;  Halil İnalcık,  (1995),   s. 21.


84


M .GÜL/İSLAM  ŞEHRİNİN DOĞUŞU

 

 

teşkil etmektedir . Başlangıçta bu Suklar açık bir alanda yapılırken Hişam b. Abdülmelik devrinden itibaren kapalı yapılarda (Han, Kervansaray şeklinde) oluşturulmaya başlanmıştır.27 Bu çarşılar kendi içerisinde bir branşlaşmaya gitmişlerdir  ve her   meslek   ana   caddeye   açılan   bir   sokakta   bulunuyordu, islâm  şehirlerinde  maddesi  ve   manasıyla   cami,  çarşı   ve   hamam   hep  yan yanadır. Tıpkı fıkıh eserlerinin ibadet babının  umumiyetle  teharet  kitabıyla, muamelat  babının  ise alış  veriş  kitabıyla  başlaması  gibi  bir   bütünlük arzetmektedir.   Şehrin   bütün   ekonomik   faaliyetleri   esnaf   birliği    (Lonca) sistemi   içinde   merkezileşmiştir.   Bu   esnaf  örgütleri   tasavvuf!  bir  muhteva   ile ve yerli milis örgütlenmesinin resmî idareci  kesime  bir tepkisi  şeklinde  başlamıştır28    ve   bu   yapısı   ile   kısmi   bir  özerkliği   yansıtıyordu.   Genel   olarak bir  islam   şehrinde   vali,    kadı,    şeyhler,    müftüler,    muhtesip,    sahibu'ş-şurta gibi    görevliler   bulunuyordu.

Kısaca İslâm çadırda doğmadı, o bedevi hayatın hemen yanında şehir atmosferinde  doğdu.  İspanya'dan   Türkistan'a   kadar   geniş   bir   coğrafyadaki İslam  şehirleri,  yapıları  ve çeşitli  işlevlerinin  birbiri  ile   ilişkisi   bakımından büyük farklılıklar  gösterir;  ancak  paylaştıkları  tarihi  ve kültürel  miras,  bütün İslam   kent   yerleşimlerini   birleştiren   bir benzerlik  yaratmıştır.29                                          Bu  ortak paydanın  oluşmasında  bir  din  olarak  İslamiyet  önemli  rol  oynamıştır.Öyle  ki islâm   için   şehir   inancın   Kalesi   oldu.   ilk   fatihlerin   politik   ve   askerî maksatları  zamanla  dinî  muhteva  içrisinde  kayboldu.   Fethedilen  şehirler  de buna  paralel  olarak  bir   Islâmileşme   evrimi   geçirdiler.   Böylece   islâm dünyasının şehir tipleri bulundukları bölgelerin  tarihi,  coğrafi ve  kültürel miraslarının  izleri   ile   birlikte  ortaya çıktılar.


KAYNAKLAR

 

26   Mustafa Özel,  (1995),  s. 50-51.

27   Pedro Chalmeta,  (1992),  "Pazarlar",   İslam  Şehri.  s. 150.

28  M.G.S. Hodgson,(1993), İslamın Serüveni.  C.2,Çeviren: Taner C.  Yıldırım. İstanbul: İz Yayıncılık, s. 135-140. Fischel, (1956), s. 231.

İslam  şehirleri  hakkında yapılan  çalışmaların  genel  bir değerlendirmesi  için bkz.:  Dror Ze'evi, (2000), KUDÜS  17.  Yüzyılda  Bir  Osmanlı   Sancağında   Toplum   ve  Ekonomi.   Çeviren: Serpil  Çağlayan.  İstanbul:  Tarih  Vakfı  Yurt  Yayınları,    s. 15-19.


85


BALIKESİR  ÜNİVERSİTESİ    SOSYAL    BİLİMLERENSTİTÜSÜ                                                                  

 

Barthold,  W.   (1963),  İslam  Medeniyeti  Tarihi.   Çeviren:  M.   Fuat Köprülü.

Ankara:

Diyanet  İşleri  Başkanlığı Yayınları.

Bayhan,   İ.  H.   (1969),  Şehir  Planlaması. İstanbul.

Bilmen,   Ömer  Nasuhi.          (1975),  Büyük İslam  İlmihali.         İstanbul:   Bilmen Basım   ve  Yayınevi.

Can, Yılmaz. (1996), İslam Şehirlerinin Fizikî Yapısı. İstanbul:  Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.

Chalmeta, Pedro .   (1992),  "Pazarlar",  İslam Şehri.

Demirci,  Kürşat  (1995),  "Antik  Şehircilikte  Dini  Sembolizm",   İzlenim,   S.   22. Duri,    Abdulaziz.  (1991),   İslam   İktisat   Tarihine   Giriş,    Çeviren:    Sabri  Orman.

İstanbul: Endülüs Yayınları.

Duri,  Abdulaziz   .     (1992),  "Hükümet  Kurumları   ",   İslam Şehri

el-Hamavi,  Yakut  .  (1410/1990),   Mucemu'l  Buldan,    C.  I, Beyrut.

Ebu-Lughod,    Janet   (1978),     "The  Islamic  City-Historic  Myth,   Islamic  Essence, and

Contemporary Relevance", InternationalJournal of Middle East Studies. 19.

Fischet,   Walter   J.    (1956),   "The   City in  İslam",            Middle  Eastern Affairs,

Vol.VII, No:  6-7, June-Jully.

Grabar, Oleg . (1988), İslam Sanatının Oluşumu, Çeviren: Nuran Yavuz. İstanbul: Hürriyet  Vakfı Yayınları.

Hamidullah,   M.       (1981),   İslam   Müesseselerine Giriş.  Çeviren:        İ.   Süreyya Sırma.  İstanbul.

Hourani, A. (1981), "The Islamic Citye, The  Emergence  of the  Modern  Middle East. İnalcık,   Halil.   (1995),   "Osmanlı   Şehri   Şeriat   İdealine   Dayanır",   İzlenim. 22.

Mantran,   Robert.   (1981),   İslamın   Yayılış   Tarihi.   Çeviren:   İ.   Kayaoğlu.

Ankara.

Marçais,  Georges.  (1988),   "Ribât",   İslam  Ansiklopedisi.  İstanbul:  MEB. Michon,   Jean-Louis.   (1992),   "Dini   Kuramlar",   İslam   Şehri.   Çeviren:  Elif

Topçugil.  İstanbul:  Ağaç Yayıncılık.

Gölpınarlı, Abdulbaki. (1958), Kur'an-ı Kerim ve Meali, İstanbul:  1958. Özel,   Mustafa.     (1995),   "Cami,   Çarşı   ve  Hamam", İzlenim.

 

 

86


M.GÜL/İSLAM   ŞEHRİNİN DOĞUŞU

 

Raymond, Andree. (1994), "Islamic City,Arab  City:  Orientalist  Myths  and Recent Views", British  Journal  of Middle  East  Studies. 21.

Seyyid,      Rıdvan.  (1991),  İslamda  Cemaatler Kavramı.          Çeviren:   Mehmet   Can İstanbul:   Endülüs Yayınları.

Weber, Max . (2000),  Şehir. Çeviren: Musa Ceylan. İstanbul: Bakış Yayınlan.

Ze'evi, Dror. (2000), KUDÜS 17.  Yüzyılda  Bir Osmanlı  Sancağında  Toplum  ve Ekonomi.   Çeviren:  Serpil Çağlayan.  İstanbul: Tarih Vakfi Yurt Yayınlan.

































87

Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır. Bu siteye giriş yaparak çerez kullanımını kabul etmiş sayılıyorsunuz. Daha fazla Bilgi için tıklayınız.
Tamam Kapat